Doctor Strange in The Multiverse of Madness ya da Türkçe’ye çevirecek olursak ‘’Çoklu Evrenler var ya ne manyak bişi öfff’’ filminden eminim ki birçoğumuz kafamızda boşluklarla çıktık. Ve bu hikayenin bize vermeyi amaçladığı bir boşluk değildi. Yıllardır beklediğimiz bir filmin affedilemez günahlara sahip olmasının getirdiği sıkkınlıktan doğmuştu. Doctor Strange benim ve pekçoğumuz için, MCU’nun ayakları yere basan ve nispeten katmanlı hikayeler anlattığı dönemden kalma zeki ve sevilesi bir karakter. Haliyle Doctor Strange 2 de Endgame’den bu yana en çok beklediğimiz film oldu. Çünkü içten içe harika şeyler yapmasını istiyorduk bu işin. İlk film büyücülük teknikleri konusunda yaratıcı çözümlerle gelmişti, görsel tarafta seyir keyfi yüksek bir iş çıkarmıştı. Hala da MCU içerisinde en sevdiğim birkaç filmden biri. İkinci filmin de bu yaratacılığı Multiverse konseptinde kullanması heyecan verici gelmişti. Ve evet, bugün buradayız. Bu film, tıpkı finalde mezarından çıkan Zombi Strange gibi zar zor ayakta duran, iyi şeyler yapmaya çalışsa da yok olmaya mahkum olan bir film. Yok olmaya mahkum, çünkü zaten ölü. Parçalara ayırırsam daha rahat anlaşırız gibi hissediyorum. Şöyle ki:
PARÇA 1: ÇEKİNGEN BÜYÜCÜ
Stephen Strange çekingen bir karakter değil, hiçbir zaman olmadı. Cerrahlık kariyeri boyunca da büyücülük serüveni boyunca da hep en ön saftaydı. Ciddi ve zor kararlar aldı. Bu filmde de lafı geçtiği üzere evrenin kaderine yön veren kararlardı bunlar. Ki biz bu Strange’i izliyoruz ilk 15 dakikada. Eski sevgilisinin düğününü şehre saldıran boyut dışı bir yaratıkla savaşmak için terk ediyor. Ahtapot kollarına sahip tek gözlü bir yaratık bu. Ki çizgi roman sayfalarından fırlamışcasına keyifli bi dövüş izliyoruz. O noktada tamamız. Bu tanıdığımız bildiğimiz Strange.
Ama işler öyle olmuyor. Wanda Maximoff gelip de ‘’Ben çocuklarımı istiyorum. O yüzden yanındaki Çoklu Evren otostopçusunu bana vereceksin.’’ dediğinde Stephen Strange apışıp kalıyor öylece. Ne yapacağını bilemiyor. Wanda, Kamar Taj’a geliyor, yıka yıka giriyor içeri. Ne Strange ne de diğer usta büyücüler zerre bir şey yapamıyor. Güçleri yetmiyor demiyorum, resmen akıllarına bir şey gelmemiş gibi klasik hareketlerini yapıyorlar. Kalkan açıyorlar, ok atıyorlar. Burada anlıyoruz ki aslında senaristin aklına zekice bir büyü kullanımı gelmemiş. Ki çoook uzun süre boyunca da gelmeyecek. Haliyle Stephen Strange bir sahneye kadar hep sönük kalacak. O sahneyi de hepimiz biliyoruz.
Ama en büyük günah belki de bu. Zekasıyla Dormammu’ya ve Thanos’a diz çöktürmüş olan ana kahramanımız bu filmin gelişme kısmında reaksiyon vermek ve kaçmak dışında bir şey yapamıyor. Evet Scarlet Witch çok güçlü bir karakter, ama bu Stephen da boş herif demek değil. Yazık oldu.
PARÇA 2: SIRADAN BİR EVRENE YOLCULUK
Filmin sahip olması gereken yaratıcılığa görsel tasarım tarafındaki insanlar bir noktada başvurmuş. America Chavez ve Strange evrenden evrene kontrolleri dışında savruluyorlar ve bir dakikalık bu sekansta pekçok ilginç evrene şöyle bi göz ucuyla bakıyoruz. Ama nedense ikili bu evrenlerin en sıradanına düşüyorlar. ‘’Acaba kafa açıcı öğeler görür müyüz?’’ dediğimiz noktada da senaristimiz kırmızı ışıkta geçilen yaya geçidini sunarak ‘’Hayır, kafa açıcı şeyler görmezsiniz.’’ mesajını hızla veriyor. Sokaklarında renksiz giyimli insanların gezdiği fütüristik bir New York’tayız. Kahramanlarının pekçoğu Thanos ile olan savaşta ölmüş, geriye İlluminati adında bir ekip kalmış. İlluminati adı sizi yanıltmasın, birkaç ortak üyesi haricinde çizgi roman serilerindeki ekiple zerre alakaları yok. Bu noktada filme en çok kızdığım sahnelere geliyoruz. Çünkü İlluminati’nin, en azından 2015’te çıkmış olan serisinden bildiğim üzere, şöyle bir olayı var. Dünyanın en zeki kahramanları diğerlerinden gizli bir şekilde bu örgütü kuruyor ve kimsenin veremeyeceği zor kararları vererek dünyayı gizli tehlikelerden korumaya başlıyor. Yeri geldiğinde bir uzay gemisini, yeri geldiğinde bir gezegeni yok edebilecek derecede acımasızlar. Tanıdığımız, sevdiğimiz karakterlerin karanlık yüzlerini görüyoruz. Bu bakımdan ilginç bir seriydi. Ama bu İlluminati? Bırak zor kararları, binalarına düşman girdiğinde birlikte savaşacak kadar bile olamıyor. Wanda Reed Richards’ı kıyma ederken arkada izlemeleri benim için iplerin koptuğu nokta oldu.
Bu film ile MCU’da ilk defa X–Men’in ve Fantastic Four’un liderlerini görüyoruz ki Reed Richards için John Krasinski gibi rüya bir cast yapılmış. Koca Charles Xavier geliyor sarı sandalyesiyle, klasik tema müziğiyle. Ama nedense bu karakterlerin suretlerini görmemizin yeteceği düşünülmüş. Ki filmin genelinde olan bir sorun bu. Yeteceği düşünülmüş.
PARÇA 3: GÖZLERE ŞENLİK TASARIMLAR
Aralıksız eleştirilerime rağmen filmden keyif alarak ayrılmama ve ikinci defa izleyecek olmama sebep olan şeye gelelim. Başta yönetmen Sam Raimi olmak üzere bu filmin görsel tasarımları üzerine çalışmış bütün ekipler resmen şov yapmış. Vishanti’nin kitabının bulunduğu evrenler arası bölge, Gargantos dövüşü, Karanlık Strange’in malikanesi… Tüm bunlar açıp açıp tekrar izlemelik, hem göze hem kulağa hitap eden çok keyifli sahneler. Ki film boyunca eli ayağına dolanan Stephen Strange de ilk defa bir noktada zekasını kullanıyor ve enstrümanları birer silah haline getiriyor. Böylece pekçoğumuzun coşkuyla izlediği senfonik kapışma ortaya çıkıyor.
Dediğim gibi film çok sevdiğim ve sevdiğiniz pekçok parçaya sahip. Ama temeldeki bağlantı problemleri ve senaryo kararları yüzünden yeterince parlayamıyorlar. Karakter gelişimlerinde de benzer bir durum var. Filmin başında ‘’Stephen Strange mutlu mu?’’ diye sorup filmin sonunda ‘’Bak şimdi mutlu.’’ diye cevap vermek karakteri geliştirmek demek değil. Bu iç arayışını film boyunca takip etmeliydik ve hikayede yaşananlarla bağdaştırabilmeliydik. Veyahut ‘’America Chavez güçlerini kontrol edemiyor.’’ noktasından ‘’İnanırsan edersin.’’e nasıl geldik? Bunlar ucuz birtakım teknikler ve verimli bile kullanılmamış.
PARÇA 4: WANDA… AH WANDA…
Wanda Maximoff sağlam inşa edilmiş bir kişisel hikayeye sahip. Kendisinin adım adım işlenmiş Scarlet Witch dönüşümü tam potansiyeline erişiyor ve Sam Raimi korku sinemasından gelen yeteneklerini bu karakter için kullanmakta çekinmiyor. Böylece motivasyonuna hakim olduğumuz ama korkunç davranışları yüzünden empati kurmakta da zorlandığımız içi dolu bir kötüye sahip oluyoruz.
Bana şimdi kızabilirsiniz. Ama sizce de bu kadar iyi bir düşman varken ana karakterimizle yüzleştiği bir finale sahip olmamamız sizce de kaçmış bir fırsat değil mi? The Last Jedi’dan beri final sahnesine uzaktan bağlantıyla katılan kahraman konseptinin ne kadar berbat olduğunun farkına varmadık mı?
VE BÜTÜN…
Doctor Strange in The Multiverse of Madness adının tam anlamıyla hakkını vermiş bir film olamadı. Parçaları birleştirdiğimizde korkunç bir sonuç elde etmiyoruz tabi. Hala takip etmesi keyifli bir film var elimizde. Ama milyonlarca potansiyel senaryo içinde en iyisi olmadığı kesin.
Marvel Studios’tan “Doktor Strange Çoklu Evren Çılgınlığında” filmi ile Marvel Sinematik Evreni, Çoklu Evrenin kapılarını açıyor ve sınırları her zamankinden daha ileri zorluyor. Hem eski hem de yeni mistik yol arkadaşlarının yardımıyla, gizemli yeni bir düşmanla yüzleşmek için Çoklu Evrenin akıllara durgunluk veren ve tehlikeli alternatif gerçekliklerini kat eden Doktor Strange ile bilinmeyene yolculuk başlıyor.
“Doktor Strange Çoklu Evren Çılgınlığında” filminin başrollerinde Benedict Cumberbatch, Chiwetel Ejiofor, Elizabeth Olsen, Benedict Wong, Xochitl Gomez, Michael Stühlbarg ve Rachel McAdams yer alıyor.
Filmin yönetmenliğini Sam Raimi, yapımcılığını ise Kevin Feige üstleniyor. Louis D’Esposito, Victoria Alonso, Eric Hauserman Carroll ve Jamie Christopher idari yapımcı olarak görev alıyor. Filmin senaryosu Michael Waldron tarafından kaleme alınıyor.
“Doktor Strange Çoklu Evren Çılgınlığında” 6 Mayıs’ta Sinemalarda!